Bedenimizi sürekli besliyoruz da, ya ruhumuzu!?
Bedenimizi beslemek, mutllu etmek hiç sorun değil.En basitinden çikolata ye, serotonin hormonu salgıla mutlu ol. Ruhumuzu beslemek de bu kadar kolay olsa keşke.Hayatımızı zorlaştıran en büyük etken de ruhumuzu beslemek olsa gerek. Ruhumuzun gerçekliğini bile kabul etmekte zorlanıyoruz ki, beslemeyi düşünelim. Öncelikle ruhu kabul etmek, bizi insan yapanın ruhumuz olduğunu anlamak gerekir, derim. Belki ruhen mutlu olabildiğimiz şeyler çok fazla olmadığı için ruhumuzu mutlu etmekte zorlanıyoruz. Belki de ruhumuzun ne istediğini bilmiyoruz. Hep bedenimizin isteklerini yerine getirmekle uğraştığımızdan mıdır, bilmiyorum.
Ruhen mutlu olabilmek için en bilinen yol cinsellik. Ama her cinsel birliktelik ruha ulaşabilir mi? Tabii ki hayır.
Ruhuna ulaşabilecek, dokunabilecek, sevebilecek ruhlar çok fazla yok ne yazık ki. Ruhuna ulaşabilen ruhlar, özeldir ve senin ruhuna eşdir. Özel olmayan bir ruhla yapılan cinsellik, bedenlerin mutluluğundan öteye bir birliktelik olmaz. Kendi kendini tatmin etmekten de farkı yoktur aslında. Sayılara çok önem veriyoruz ya, belki sayısal değer kazandırır ya da belki anlık avuntularımız olur. Ama ruh her zaman aç kalır, her zaman bir başkasını aramaya devam eder ve bulamadıkca içimizde ki başka ruha ait boşluk sürekli büyür. Büyüdükce o boşluk bedeni bile içine çeker ve boşlukta yaşamaya başlarız, görünenin aksine. O ruhun sizin için özel olduğunu nasıl anlayacağınızı soracak olursanız, çok ahkam kestiğimi düşünerek bunu hissedersiniz derim. Eve gelmek gibi bir duygu diyebilirim aslında. Eve geldiğinizde ki "evim evim, güzel evim" dedirttiren duygular gibidir derim. Zaten hep sizinleymiş gibi, hiç onsuz olmamış gibi hissedersiniz. Bedeninizin bir parçası gibidir. Diyorum ya hissedersiniz, sevgisini bile hissedersiniz. Sevgisine dokunursunuz. Dokunduğunuz işte ruhudur aslında. Ne yazık ki cinselliği rahat yaşayabilen toplumlarda da, tabulaştırmış, yaşayamayan toplumlarda da ruhlar bu konuda hep açlar. Cinselliği rahat yaşayanlar, kendileri için özel olan ruhu arama çabasına girmiyor. Cinselliği yaşayamayanlar ise özel ruhu arama imkanları olmuyor. Aç bırakılan ruhların da insan olmasını bekleyemezsiniz aslında. Bedeni insanlaştıran, ruhudur...
Bu yüzden tevekkeli, mütemadiyen insan olabilmenin ilk aşaması kadın ve erkeğin bütünlüğünden geçtiğini söylemişimdir. Lakin ilk defa yazıyorum. Sadece kadın veyahut erkek olarak aslında insan olmamamız mümkün olamaz derim, nacizane fikrim olarak.
Ruhu beslediğini düşündüğüm bir de müzik var. Ruhuna hitap eden müzikleri dinlediğinde ki mutluluğun ruhu beslediğini düşünürüm. Ruhun açlığını zaten en çok müzikle bastırırız. Bu konuda da hatalarımız olduğunu düşünerek tabii. Bedene bir şeyi ne kadar çok verirseniz nasıl ki zehir etkisi gösterir, aynı bu şekille müzikle çoğumuz kendini zehirler durumunda. Kendimiz için yanlış müzik seçimleriyle de zehirlendiğimizi düşünüyorum. Ruhumuzun ihtiyacı olan mutluluğu veren müzik doğrudur derim, yine nacizane fikrim olarak.
Ruhu beslediğini düşündüklerim:
Sosyal ilişkilerimiz; ailemiz, arkaşlarımız v.s.,
Sanatçılar; Ürettiklerinin en azından bir tanesi illa ki birimizin ruhuna dokunmuştur.
Özet olarak; aşk ve sevgi ruhsal kavramlardır, aslında. Bedenselleştirdiğimiz için anlamını yitirmiş, hatta yokolmuş durumda.
Yazıma editoryal çalışma yapmadan yayınlama kararı almış durumundayım. Geriye dönüp okuduğumda yayınlamaktan vazgeçebilirim korkusu sardı çünkü. Anlattıklarım tamamen şahsi fikrim olup, yazdıklarım kendimi bağlar. Ben sadece düşüncelerimi paylaşmak istedim.
Bu başlık aslında üstü kapalı bir anlatımla yazılmış şiirsel bir yazımın başlığıydı. Fakat o şiirde neler düşündüğümü anlatmak, daha anlaşılır olmak, daha doğru olacak diye düşündüm. Belki bir gün şiirsel yazısını da yayınlarım.