14 Kasım 2011 Pazartesi

Bir Kaybediş Öyküsü



İnsan kaybetmek için caba sarfetmez. Zaten bir kaybedişin içindedir.
Yaşamın acımasızlığı içinde kazandığımızı zannettiğimiz kaybediş öyküsü. Kazandığımız nedir ki? Kaybetmekten mutlu olmak gerekiyor.
 15000-2-1+3 = 15000 neticede yine aynı rakama ulaşacaksak niye bunca işlem? bu işlemleri yaptıktan sonra yine 15000 bulacağımızı görmek için değil mi? ama zaten 15000 olduğu besbelli.
Hayat üzerine düşünelim; doğarken yalnızız (yalnızlık) - zaman - üzüntü + sevdiklerimiz = ölümün yalnızlığı (yalnızlık) Varacağımız sonuç belli olsa da, yaşamalıyız...
Bu sorunun daha karışık halini düşünelim;
Doğarken ki yalnızlık (Yalnızlık) - zaman - üzüntü - acı - ayrılık - acının karesi - üzüntünün karesi + isteklerimiz - gerçekleştiremediğimiz istekler - acının karesi - üzüntünün karesi - artık tanımamızlıktan gelenler  + gerçekleştirdiğimiz isteklerimiz + anlık sevinçler + arkadaşlar - zaman - hastalıklar - acının karesi - acının küpü - ... - ... - ... + ... + ... - ... = Ölüm Yalnızlığı ( Yalnızlık)  Noktalı yerleri sizler istediğiniz gibi doldurun. Nasıl olsa sonucu değiştirmeyecek!
Ama sonuç ne olursa olsun yaşanması gereken bir hayat var önümüzde ve yaşamalıyız. Eninde sonunda öleceğini her insan bilir. İnsan doğar, yaşar ve ölür. Bu hayatın döngüsü değişmez belki ama değişim bu süreç içersinde yaşanır. İnançlıysak öte dünya için değişimi yaşarız. Bu hayatın ötesine berisine inanmıyorsan da mutluluk için değişim yaşarsın ya da her ne önemliyse...
Değişmek istemesende zaman insanı değiştirir. Farklılaşırsın... Geçmiş zamanda ki kendine yabancılaşırsın. Aynada ki yansımanı tanıyabildiğin sürece kendinsindir.
Kaybediş öyküsünde, kaybedilecek en kötüsü insanın kendisi olsa gerek. İnsan kendini kaybedince (mecazi ve gerçek) sonra ki kaybettiklerinin farkına varabilir mi ki?
Acıklı kelimelerdir kaybetmek, ayrılık, ölüm, vs. Hüzünlenmek için üzerine bir şeyler yazmak gerekmiyor. Önemli olan acıklı kelimelerin gerçekliğinde mutlu edecek kelimelerden şarkılar söyleyip mutlu olmak. Hayatın acı ritminde, mutluluk dolu şarkı olabilmek ya da sevgi dolu bir şarkı...
Yaşamak zor vesselam...

Not: Yazdıklarımı yine okumayacağım yayınlayabilmek için. Okuduktan sonra vazgeçiyorum yayınlamaktan. Editoryal çalışma da yapmayacağım. Düşüncelerimi beğenmeyebilirsiniz ama düşüncelerim sadece kendimi bağlar. İçimden gelenleri yazdım ve paylaşıyorum. İsteyen okur, istemeyen okumaz.  Özetlemek gerekirse söylediklerim doğrudur diye bir iddiam yok. Sadece düşüncelerimdir...

22 Eylül 2011 Perşembe

Dengeler; Karanlık içi Aydınlık

Karanlıkta farkedilir aydınlığın. Aydınlıkta yokolur aydınlığın. Aydınlıkta, aydınlığının farkedilmesi için karanlığa ihtiyacın vardır. Göz kamaştıran aydınlık, detaylar yaratan karanlık... Gece ve gündüz gibi. Her ikisine de ihtiyacın vardır.
Hayatın Denge noktalarından; karanlık içi aydınlık - Aydınlık içi karanlık...

14 Eylül 2011 Çarşamba

Yüce Ruhum


Powered by mp3skull.com

Seni ilk gördüğümde anladım...
Gözlerinin içine baktığımda, kendimi cennette hissettiğimde anladım...
Gözlerinin içine bakarak bile sonsuza kadar yaşayabileceğimi düşündüğümde anladım...
Bu o olmalı, kesinlikle o olmalı dedim.
Elini ilk sıktığımda sıradan bir elle tokalaşacağımı zannedip de, şaşkınlık içinde kaldığımda anladım...
Sıcaklığını elimden kalbime doğru hissettiğimde anladım...
Kalbim sen için çırpınırcasına çarptığında anladım...
Sen o'sun; hayallerimde yarattığım, bir ömrü paylaşacağıma inandığım insansın. Ruhunun güzelliğini hissedebildiğim, Yüce Ruhumsun...
Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilememenin verdiği karın ağrısıyla, güneşli, ışıl ışıl bir günde, bulutların üzerinde hissederken, seyrettim gidişini. Gidişinin acısıyla,hüznüyle dökülen gözyaşlarımı hiç silmedim. Yolcunun arkasından çabuk geri dönsün diye dökülen su gibi toprağa düşmesine izin verdim. Çabuk geri dön diye. Benim ol diye, senin olabileyim diye...

Dünyanın Keşfi

Daha önce hiç anlatılmamışı söylemek... Hep bilinmeyeni, söylenilmeyeni anlatmak istedim. Ama hep aynı şeyleri söyledim. Söylediğim herşey aslında sizinde bildikleriniz, söyledikleriniz. Sizin bilmediğiniz hiçbir şeyi söylemedim.
Ama hayat kısır döngü işte. Keşfedilenler sürekli, tekrar tekrar keşfediliyor. Sözgelimi televizyonun nasıl işlediğini anlatsam, kimisi için bilinmeyen değil, kimisi içinse tv'nin tekrar keşfidir. Tv'nin bilindik bir şey olduğunu düşünen insanlar ıssız bir adaya düşseler, yanlarına alacakları üç şeyden birisi tv değilse, vay hallerine :D Tv'yi tekrar keşfedebilirler mi merak ederim doğrusu. Uçak, araba, mobilya, elektrik vs. Tekrar keşfedilmesi gereken o kadar çok şey olur ki...
Demek istediğim; bu dünyayı her insan tekrar tekrar keşfediyor. Şartlar farklı olsa da her insan yaşam mücadelesi veriyor...

30 Ağustos 2011 Salı

Bayram Kutlaması

Yıllarca beklediğim an geldi. Hep bu anı bekledim.Resmi bayram ile dini bayram aynı gün kutlanacak. Dini bayramlarda bayramınız kutlu olsun diyenlere sinirim bozulurdu. Bu sefer ben sinir bozacağım =D
Bayramınız kutlu olsun diyenlere, sizinde zafer bayramınız kutlu olsun diyeceğim. Bayramımın mübarek olmasını niyaz edenlere de aynı şekilde dualarına katılacağım.
Sözün özü; Resmi bayramlar kutlanır, dini bayramlar mübarek olması dilenir.
Zafer Bayramınız Kutlu, Kurban Bayramınız Mübarek Olsun...!



23 Ağustos 2011 Salı

Alo! Facebook'tan Arıyorum…


Bir bumads advertorial içeriğidir.


Dünyada ve Türkiye’de bir ilki gerçekleştiren Rocco ve Turkcell, Facebook’ta cep telefonu üzerinden iletişimi başlattı. Rocco Sıkısakız için Turkcell altyapısı ile hazırlanan “Facebook’tan cep telefonu ile arama yapma servisi”ne sadece telefon numaranızı vererek dahil olabiliyorsunuz. Linke tıklayıp http://www.facebook.com/roccoloji kaydınızı tamamladıktan sonra uygulamaya kayıt olan herkesle Rocco’nun hediye ettiği 30 dakikayı kullanarak konuşabiliyorsunuz. Nasıl mı? İşte videosu...

Üyelerin telefon numaraları görünmediği için hem eğlenceli hem de çok güvenli olan Rocconnect Tıkla Konuş ile bedava konuşmak için Turkcell abonesi olmanız ve bir Facebook hesabınızın olması yeterli.


Bir bumads advertorial içeriğidir.

7 Ağustos 2011 Pazar

Sen Ne Ayaksın?

"Sen ne ayaksın ha, söyle bakayım" bakışıyla bakan hatunun resmi için sen ne ayaksın başlığı atsam da yazımla  hiç alakası yok.
Aslında tek amacım karmaşık duygularımdan bahsetmek istiyorum. Ayağım kaşınıyor, hemi de çok kötü bir şekilde. Kaşıntı sinirlerimi bozuyor ama kaşırken tatlı tatlı pek bir hoş oluyor =D Karman çorman durumdayım. Ha bir de demin osurdum. Karnımda ki ağrıdan da kurtuldum. Dünya ne güzelmiş duyguları yaşatan bu osuruktan aldığım keyfi uzatmak içinse, elimi koltuğumun altına koyup pırt pırt sesleri çıkarttırıyorum. Burnumda da nefes almamı zorlaştıran bir şeyler var sanki. Ekskavatör parmaklarımı kullansam mı diye düşünüyorum.
Bugünlerde biraz kendimi güçsüz hissediyorum.50 kaplan, 5 geyik, 4 köpek, 6 kedi, 22 karınca gücünde olan ben, 22 karıncamı yitirmiş gibi hissediyorum.
Ha bir de en önemlisi acıdan kurtulmak için daha büyük acı çekmek gerekebiliyormuş. 20'lik gömülü dişimden kurtulmak bu kadar acı vereceğini bilemedim. Hayatın acı gerçekleri işte...
Ya farklı bir konu da facebook; tanıyor olabileceğim kişiler arasına taş gibi hatunlar koyuyor ve sonra tanımıyorum ama tanışalım diyorum. Ekleme talebi yolluyorum. Sen bu insanı tanımıyorsun, tanımadığın insanlara ekleme talebi yollama diyor. Eee arkadaşım olabileceğimi sen söyledin. Gösterme bari de dünya da öyle güzellikler olduğunu bilmeyeyim.
Bir de Doctor Who dizisi kafama çok takılıyor. Denk geldi mi seyrediyorum. Nedense izlemekten kendimi alamıyorum. Zap dürtülerimi yitiriyorum. Dizide ki dalek midir nedir? o son teknoloji yaratıklara bayılıyorum. İmha et, imha et diye dolaşıyorlar ortalıkta. Ağızlarına bir çakıcan =D Herkesin o yaratıklardan kaçışını seyretmeden edemiyorum işte. Dizinin konusu daha farklı tabii de, benim diziden anlayabildiğim bu.
Bu saçma yazıya biraz ilgi çekebilmek için erotik bir resimle süslemek lazım. Nasıl da işveli oturmuş, ohhş  yerim ben onu... =D 

28 Temmuz 2011 Perşembe

Ansızın Zamansız Olmak

Bir gün saati çeviren çarklar duracak...
Ve sonra bir gün saatleri unutacağız. Bir gün günleri saymayı unutacağız. Bir gün hangi tarihte olduğumuzu unutacağız.
İşte o gün hangi tarihte olacağız ? Hangi yüzyılda? Zamanın neresinde olacağız ?
Ansızın zamansız olacağız eğer bu süreci fark etmediysen. Belki zaten zaman yok, kafada şekillenen biçimiyle.
Zaman yaşanmış veya yaşanacak tarihlerde beden bulur.

16 Temmuz 2011 Cumartesi

Aydın Kişi

Aydınlar...
Bahsetmek istediğim konu aydınlar. Bizler, her okumuş kişiyi aydın insan olarak görürüz. Peki doğru mudur? Tabii ki hayır. Aydın kişi : Sorunlarımızla kararan yollarımızı, çözümleriyle aydınlatan kişidir. Sorunu söyleyip, cevap arayan kişi kesinlikle aydın kişi değildir. Aydın kişi önümüzü aydınlatan kişidir. Aydınlık saçtığı için aydındır. Sorunları gösterip içimi daha çok kararttığı için değil, çözüm olduğu için aydın.
Çözüm için yol gösterirken bu uğurda üzerine düşen vazifeleri canı pahasına yapan kişidir. Aydın kişi, bizim aydın olarak bildiklerimizden bambaşka kişilerdir, anlatabildiysem.
Bir sürü sorunumuz var, çözümümüz yok. Bir sürü sorunumuz varsa, çözümümüz yoksa aydınımız yok. Demek ki ampul değil, aydınlar yollarımızı aydınlatıyor...
Herşey ANLAYABİLENE...

26 Haziran 2011 Pazar

Taşlarla Konuşan Adam

Efkarlı efkarlı yürürken, bir taş gördüm yolun kenarında. Aldım elime taşı; evirdim... çevirdim... Atacakmış gibi yapıp yolun kenarına koydum. Şurdan şuraya gitmek için daha çok beklersin deyip tekrar yola koyuldum. Bir kaç adım attım ve arkamı dönüp, taşa pis bir sırıtış attım.Sonrası bir kaç adım daha. Bir yandan yürümeye çalışıyorun, bir yandan taşı düşünüyorum. Artık nerdeyse gözden kaybolacak kadar taştan uzaklaşacağım sırada, bir çocuk taşa öyle okkalı bir vuruş yaptı ki; taş bu da sana kapak olsun der gibi bakış atarak yanımdan geçti. Taş durana kadar gözümle takip ettim. Taş tamamen durduğunda, yanına gittim. Bilgece bir tavır takınarak, tarihe damgasını vuracak sözü sarf ettim;" Benim olmanı istediğim yerde misin, yoksa kendinin olmak istediği yerde misin, yoksa yaşamın götürdüğü yerde misin?Bu sözü sarf ederken yumruğu dik bir şekilde tutup, diğer elimin avuç içiyle yumruğum tepesine şaplağı indirmişdim. Al sana bu kapak olsun diyerek, seviyemi taşla aynı seviyeye indirmişdim. Sonra başka bir bilge gelip,  Taş yerinde ağırdır yiğen(yeğen) deyip, çekip gitti. Fazla uzaklaşmasına fırsat vermeden, taşı alıp kafasına fırlattım. Kafasında büyük bir acıyla, arkasını dönüp baktığında yumruk tepesine şaplak hareketiyle " Taş kafalı olmak başı acıtır" dedim.


15 Nisan 2011 Cuma

İnternetten Para Kazanmak Mümkün mü?


Etrafımda bu soruyu soran o kadar çok insan var ki... Yazma ihtiyacı duydum. Bu sorunun cevabı mümkün, para kazanabilirsiniz.
Peki nasıl para kazanacaksınız? İşte asıl soru bu. Güvenilir bir şekilde nasıl para kazanacaksınız? Bir çok yöntem var. İlk tavsiyem ise internetten kazanacağınız paraların ödemesini alacağınız paypal veya alertpay gibi internet bankalarından hesap açmanız. Son derece güvenli siteler oldukları bilinir.
İlk seçenek olarak alışveriş sitelerinde elinizde ki malları satabilirsiniz. Uygun, ucuz bulduğunuz malları pazarlayabilirsiniz. Yani kısaca e-ticaret, para kazanma seçeneklerimizden bir tanesi.
Kendi web sitenizi, forum sayfanızı veyahut blog sayfanızı yapıp, bu sayfalarınıza reklam alabilirsiniz. Google adsense en makbul ve cazip olanı. Reklam yayınlamakta, para kazanma seçeneklerimizden bir tanesi. Bu seçeneğin olumsuz tarafı genelde ödeme eşiği çok yüksek olması. Google adsense kullanmayı düşünenler için de hesaplarıyla alakadar olmalarını öneririm. Bir IP'den gelen çoklu tıklamaları bile geçersiz tıklama sayabiliyor, hesabınızı bir daha aynı isme açılmamak üzere bloke edebiliyorlar. Bir de hesabınızda biriken parayı da talep edemiyorsunuz. Tarafımdan tecrübe edilmiştir.
Diğer bir seçenek, fotograf satabilirsiniz. http://www.istockphoto.com sitesi örnek verilebilir.
Diğer bir seçenek, kaleminize güveniyorsanız, makale yazabilirsiniz. Yazdığınız yazılara para ödeyecek siteler olduğundan haberim var. Lakin adreslerinden bihaberim.
Diğer bir seçenek ise anket doldurma. Türkiye üzerinden istikrarlı bir şekilde para kazanılabileceğini zannetmesemde, yabancı anket siteleriyle istikrarlı bir şekilde para kazanılabilir. Tabii bu benim fikrim.
En popüler seçeneği en sona bıraktım. PTC diye bilinen reklam seyret para kazan seçeneği. Diğer seçeneklere göre belki en kolay para kazanma yöntemi bu olsa gerek. Kolaylığını zorlaştıran etken ise güvenilir ptc sitesi bulmak.PTC sitelerini, güvenilirliği bilinenleri sıralamak gerekirse:
1. Site: Buxto, minimum 50$ olunca ödeme, Alertpay . Güvenilir olduğunun en büyük ispatı 2007'den beri hizmette olması.

2. Site Neobux, minimum 2$'dan başlayıp 10$'a kadar yükselen minimum ödemesi var. Alertpay, Paypal

3. Site Moneybux minimum 2$ ödeme, Alertpay, paypal v.s.

4-5 tane daha ptc sitesi ekleyebilirim ama öncelikle bu sitelerle başlamanızı öneririm. Sayfalara kayıt olduktan sonra yapmanız gereken reklamları seyretmek. buxto için surf ads, neobux ve vlcbux için view advertisements kısımlarında ki tüm reklamları seyretmelisiniz ki hızlı para kazanabilesiniz. Lakin hızlı para kazanabilmenizi sağlayacak en büyük etken kendinize alt üyeler bulabilmektir. Biraz sabır gösterdiğinizde ciddi kazanç elde etmeniz mümkün olduğunu söyleyebilirim, nacizane fikrim olarak.
Soruları olacak arkadaşlara seve seve yardım edeceğimi belirtir : ister yorum kısmında, ister mail adresimden " gezergenblog@gmail.com " ulaşabilirsiniz.

25 Şubat 2011 Cuma

Kaybedenler Kulübü


Ben çok yalnızım yaaa, zincirlerimizden başka kaybedecek birşeyimiz yok, bazen büyük farklılıklar insanları daha çok yakınlaştırır, birşeyleri elde etmeye çok yakın hissettiğimde de kaybettim.
Kaybedenler Kulübü Burası
Açılış ilk pompa, la pompa, la pompino, la pompier...
Bu filmden sonra herkes bende kaybedenim, bende kaybedenim diye dolaşacağına eminim. Issız Adam filminden sonra türeyen ıssız adamlar gibi... Ben film gösterime girmeden kaybeden olduğumu ilan edeyim de filmden sonra kaybeden tiki olmayayım :)
Kaybeden olduğumun en büyük ispatıda bu tanıtımı yapıpta elime hiç bir şey geçmemiş olması...

14 Şubat 2011 Pazartesi

Klozet Kapağının Altında ki Keşfedilmemiş Dünya

Hani eskimiş klozetini değiştirirsinde, yeni klozetine mıçabilmek için dışkılama ihtiyacının gelmesini heyecanla beklersin ya, ha işte tam bu durumdaydım. =D Ama mıçtım kurtuldum bu duygudan. Hemde öyle fena mıçtım ki... Kpss sonuçları açıklandı ve yerleştiremedik sonucunu gördüm ya içimden " yerleştirdiniz, yerleştirdiniz hem de çok güzel yerleştirdiniz" dedim. Kısaca benim için güzel bir mıçma oldu.

10 Şubat 2011 Perşembe

Gösteri Devam Etmeli


Şov mast go on ingilizcesinin söylenişiyle, türkçeleştirilmiş başlıkdan da anlaşılacağı üzere blog sayfam yayın hayatına devam ediyor. Anketime göstermemiş olduğunuz yoğun ilgisizlik için de teşekkür ederim.
Anketde oy kullanan 17 kişinin 16'sını kendim kullandım. Oy kullananlar umarım birbirini tanımıyordur veyahut umarım bir kişi 2 tane oy kullanmamıştır.
Aslında tası tarağı toplamış, blogumu yayından kaldıracaktım. Bütün planlarımda blogumu kapamak üzerineydi. Kapanış konuşmam bile hazırdı. Kapanış konuşmamı yayınlamasamda taslak olarak saklayacağım. Güncelliğini yitirmezse kapatırken yayınlarım. Bir yorum değiştirdi planları, gidişatı...
Yazdıklarımı önemsediğini klavyesiyle yazılaştıran Pınar Hanım'a teşekkürlerimle...

18 Ocak 2011 Salı

Teknolojik Msn Konuşmaları

Resim Üzerine Tıklanıldığında Büyür. Büyüyünce Daha Rahat Okursunuz!!!
Üzerine tıklayamam diyenlere de resmin deşifre edilmiş hali : 
Hamdi Abi bana 50 milyar borç versene
Eski parayla mı 50 milyar
Yok be abi yeni parayla 50 milyar 
Hamza tünele giriyorum yazdiklarin kesik kesik geliyor
okuyamiyorum. Hamza Hamza ne yaziyorsun göremiyorum Hamza Hamza...
Abi o kadar paran var mı ki kaçiyorsun. O kadar paran vardı da 
bana ferrariyi çok gördüysen Hamdi Abi kardeşin değilim ben artık 
senin.

eheh he =D Espri yaptım, gülünüz lütfen.Gülmemekte ısrarlıysanız üzerinize Mete'yi salarım ( Öyle Bir Geçer Zaman ki dizisini seyredenler anlamıştır.) Ben diziyi seyretmedim nedir, necidir diye soruyorsanız gugıl'a öyle bir geçer zaman ki mete yazın, karşınıza çıkacaktır.

Feci bir yazı oldu ama güzel oldu. =D 

11 Ocak 2011 Salı

Aç Bırakılan Ruhlar

Bedenimizi sürekli besliyoruz da, ya ruhumuzu!? 
Bedenimizi beslemek, mutllu etmek hiç sorun değil.En basitinden çikolata ye, serotonin hormonu salgıla mutlu ol. Ruhumuzu beslemek de bu kadar kolay olsa keşke.Hayatımızı zorlaştıran en büyük etken de ruhumuzu beslemek olsa gerek. Ruhumuzun gerçekliğini bile kabul etmekte zorlanıyoruz ki, beslemeyi düşünelim. Öncelikle ruhu kabul etmek, bizi insan yapanın ruhumuz olduğunu anlamak gerekir, derim. Belki ruhen mutlu olabildiğimiz şeyler çok fazla olmadığı için ruhumuzu mutlu etmekte zorlanıyoruz. Belki de ruhumuzun ne istediğini bilmiyoruz. Hep bedenimizin isteklerini yerine getirmekle uğraştığımızdan mıdır, bilmiyorum.
Ruhen mutlu olabilmek için en bilinen yol cinsellik. Ama her cinsel birliktelik ruha ulaşabilir mi? Tabii ki hayır.
Ruhuna ulaşabilecek, dokunabilecek, sevebilecek ruhlar çok fazla yok ne yazık ki. Ruhuna ulaşabilen ruhlar, özeldir ve senin ruhuna eşdir. Özel olmayan bir ruhla yapılan cinsellik, bedenlerin mutluluğundan öteye bir birliktelik olmaz. Kendi kendini tatmin etmekten de farkı yoktur aslında. Sayılara çok önem veriyoruz ya, belki sayısal değer kazandırır ya da belki anlık avuntularımız olur. Ama ruh her zaman aç kalır, her zaman bir başkasını aramaya devam eder ve bulamadıkca içimizde ki başka ruha ait boşluk sürekli büyür. Büyüdükce o boşluk bedeni bile içine çeker ve boşlukta yaşamaya başlarız, görünenin aksine. O ruhun sizin için özel olduğunu nasıl anlayacağınızı soracak  olursanız, çok ahkam kestiğimi düşünerek bunu hissedersiniz derim. Eve gelmek gibi bir duygu diyebilirim aslında. Eve geldiğinizde ki "evim evim, güzel evim" dedirttiren duygular gibidir derim. Zaten hep sizinleymiş gibi, hiç onsuz olmamış gibi hissedersiniz. Bedeninizin bir parçası gibidir. Diyorum ya hissedersiniz, sevgisini bile hissedersiniz. Sevgisine dokunursunuz. Dokunduğunuz işte ruhudur aslında. Ne yazık ki cinselliği rahat yaşayabilen toplumlarda da, tabulaştırmış, yaşayamayan toplumlarda da ruhlar bu konuda hep açlar. Cinselliği rahat yaşayanlar, kendileri için özel olan ruhu arama çabasına girmiyor. Cinselliği yaşayamayanlar ise özel ruhu arama imkanları olmuyor. Aç bırakılan ruhların da insan olmasını bekleyemezsiniz aslında. Bedeni insanlaştıran, ruhudur...
Bu yüzden tevekkeli, mütemadiyen insan olabilmenin ilk aşaması kadın ve erkeğin bütünlüğünden geçtiğini söylemişimdir. Lakin ilk defa yazıyorum. Sadece kadın veyahut erkek olarak aslında insan olmamamız mümkün olamaz derim, nacizane fikrim olarak.
Ruhu beslediğini düşündüğüm bir de müzik var. Ruhuna hitap eden müzikleri dinlediğinde ki mutluluğun ruhu beslediğini düşünürüm. Ruhun açlığını zaten en çok müzikle bastırırız. Bu konuda da hatalarımız olduğunu düşünerek tabii. Bedene bir şeyi ne kadar çok verirseniz nasıl ki zehir etkisi gösterir, aynı bu şekille müzikle çoğumuz kendini zehirler durumunda. Kendimiz için yanlış müzik seçimleriyle de zehirlendiğimizi düşünüyorum. Ruhumuzun ihtiyacı olan mutluluğu veren müzik doğrudur derim, yine nacizane fikrim olarak.
Ruhu beslediğini düşündüklerim:
Sosyal ilişkilerimiz; ailemiz, arkaşlarımız v.s.,
Sanatçılar; Ürettiklerinin en azından bir tanesi illa ki birimizin ruhuna dokunmuştur.
Özet olarak; aşk ve sevgi ruhsal kavramlardır, aslında. Bedenselleştirdiğimiz için anlamını yitirmiş, hatta yokolmuş durumda.


Yazıma editoryal çalışma yapmadan yayınlama kararı almış durumundayım. Geriye dönüp okuduğumda yayınlamaktan vazgeçebilirim korkusu sardı çünkü. Anlattıklarım tamamen şahsi fikrim olup, yazdıklarım kendimi bağlar. Ben sadece düşüncelerimi paylaşmak istedim.
Bu başlık aslında üstü kapalı bir anlatımla yazılmış şiirsel bir yazımın başlığıydı. Fakat o şiirde neler düşündüğümü anlatmak, daha anlaşılır olmak, daha doğru olacak diye düşündüm. Belki bir gün şiirsel yazısını da yayınlarım.

7 Ocak 2011 Cuma

Ben Yine Bir Şey Buldum

Yeryüzünde kullanılan dillerin literatüründe kayıtlı olan bütün kelimeler, öyle ya da böyle yazıldı, söylendi. Kelimelerin hepsiyle farklı farklı cümleler oluşturuldu. Ama öyle bir durum söz konusu ki, bu kelimelerle daha önce hiç oluşturulmamış bir cümle var ve ben bu cümleyi buldum...
...
...
...
...
...
Tebrik ediyorum kendimi, başarılarımın devamını diliyorum =D

3 Ocak 2011 Pazartesi

Lhasa De Sela

Yalnız olmadığımı hissettiren ses, içimde ki hüznün sesi, yüreğimi okşayan ses, karanlığımı aydınlatan ses, gecenin hüznünü paylaştığım ses Lhasa De Sela...
Dönmemek üzere gideli bir sene oldu.
En kötüsü dünyadan göçtü göçeli dinleyemez oldum...Dinledikce sesini yüreğim darlanır oldu. Keşke o resminde arkana bakmasaydın, o zaman belki ardından bakakalmazdım...
Sesine özlemle ismini yaşatmak için...

Lhasa de Sela
(27 Eylül 1972 – 1 Ocak 2010), ya da bilin en ön adıyla Lhasa, ABD'li şarkıcı ve besteci.
Resmi Sitesi : http://lhasadesela.com
Geçen sene ki yazım : Ağlamaklıyım Son Günlerde