25 Şubat 2011 Cuma

Kaybedenler Kulübü


Ben çok yalnızım yaaa, zincirlerimizden başka kaybedecek birşeyimiz yok, bazen büyük farklılıklar insanları daha çok yakınlaştırır, birşeyleri elde etmeye çok yakın hissettiğimde de kaybettim.
Kaybedenler Kulübü Burası
Açılış ilk pompa, la pompa, la pompino, la pompier...
Bu filmden sonra herkes bende kaybedenim, bende kaybedenim diye dolaşacağına eminim. Issız Adam filminden sonra türeyen ıssız adamlar gibi... Ben film gösterime girmeden kaybeden olduğumu ilan edeyim de filmden sonra kaybeden tiki olmayayım :)
Kaybeden olduğumun en büyük ispatıda bu tanıtımı yapıpta elime hiç bir şey geçmemiş olması...

14 Şubat 2011 Pazartesi

Klozet Kapağının Altında ki Keşfedilmemiş Dünya

Hani eskimiş klozetini değiştirirsinde, yeni klozetine mıçabilmek için dışkılama ihtiyacının gelmesini heyecanla beklersin ya, ha işte tam bu durumdaydım. =D Ama mıçtım kurtuldum bu duygudan. Hemde öyle fena mıçtım ki... Kpss sonuçları açıklandı ve yerleştiremedik sonucunu gördüm ya içimden " yerleştirdiniz, yerleştirdiniz hem de çok güzel yerleştirdiniz" dedim. Kısaca benim için güzel bir mıçma oldu.

10 Şubat 2011 Perşembe

Gösteri Devam Etmeli


Şov mast go on ingilizcesinin söylenişiyle, türkçeleştirilmiş başlıkdan da anlaşılacağı üzere blog sayfam yayın hayatına devam ediyor. Anketime göstermemiş olduğunuz yoğun ilgisizlik için de teşekkür ederim.
Anketde oy kullanan 17 kişinin 16'sını kendim kullandım. Oy kullananlar umarım birbirini tanımıyordur veyahut umarım bir kişi 2 tane oy kullanmamıştır.
Aslında tası tarağı toplamış, blogumu yayından kaldıracaktım. Bütün planlarımda blogumu kapamak üzerineydi. Kapanış konuşmam bile hazırdı. Kapanış konuşmamı yayınlamasamda taslak olarak saklayacağım. Güncelliğini yitirmezse kapatırken yayınlarım. Bir yorum değiştirdi planları, gidişatı...
Yazdıklarımı önemsediğini klavyesiyle yazılaştıran Pınar Hanım'a teşekkürlerimle...

18 Ocak 2011 Salı

Teknolojik Msn Konuşmaları

Resim Üzerine Tıklanıldığında Büyür. Büyüyünce Daha Rahat Okursunuz!!!
Üzerine tıklayamam diyenlere de resmin deşifre edilmiş hali : 
Hamdi Abi bana 50 milyar borç versene
Eski parayla mı 50 milyar
Yok be abi yeni parayla 50 milyar 
Hamza tünele giriyorum yazdiklarin kesik kesik geliyor
okuyamiyorum. Hamza Hamza ne yaziyorsun göremiyorum Hamza Hamza...
Abi o kadar paran var mı ki kaçiyorsun. O kadar paran vardı da 
bana ferrariyi çok gördüysen Hamdi Abi kardeşin değilim ben artık 
senin.

eheh he =D Espri yaptım, gülünüz lütfen.Gülmemekte ısrarlıysanız üzerinize Mete'yi salarım ( Öyle Bir Geçer Zaman ki dizisini seyredenler anlamıştır.) Ben diziyi seyretmedim nedir, necidir diye soruyorsanız gugıl'a öyle bir geçer zaman ki mete yazın, karşınıza çıkacaktır.

Feci bir yazı oldu ama güzel oldu. =D 

11 Ocak 2011 Salı

Aç Bırakılan Ruhlar

Bedenimizi sürekli besliyoruz da, ya ruhumuzu!? 
Bedenimizi beslemek, mutllu etmek hiç sorun değil.En basitinden çikolata ye, serotonin hormonu salgıla mutlu ol. Ruhumuzu beslemek de bu kadar kolay olsa keşke.Hayatımızı zorlaştıran en büyük etken de ruhumuzu beslemek olsa gerek. Ruhumuzun gerçekliğini bile kabul etmekte zorlanıyoruz ki, beslemeyi düşünelim. Öncelikle ruhu kabul etmek, bizi insan yapanın ruhumuz olduğunu anlamak gerekir, derim. Belki ruhen mutlu olabildiğimiz şeyler çok fazla olmadığı için ruhumuzu mutlu etmekte zorlanıyoruz. Belki de ruhumuzun ne istediğini bilmiyoruz. Hep bedenimizin isteklerini yerine getirmekle uğraştığımızdan mıdır, bilmiyorum.
Ruhen mutlu olabilmek için en bilinen yol cinsellik. Ama her cinsel birliktelik ruha ulaşabilir mi? Tabii ki hayır.
Ruhuna ulaşabilecek, dokunabilecek, sevebilecek ruhlar çok fazla yok ne yazık ki. Ruhuna ulaşabilen ruhlar, özeldir ve senin ruhuna eşdir. Özel olmayan bir ruhla yapılan cinsellik, bedenlerin mutluluğundan öteye bir birliktelik olmaz. Kendi kendini tatmin etmekten de farkı yoktur aslında. Sayılara çok önem veriyoruz ya, belki sayısal değer kazandırır ya da belki anlık avuntularımız olur. Ama ruh her zaman aç kalır, her zaman bir başkasını aramaya devam eder ve bulamadıkca içimizde ki başka ruha ait boşluk sürekli büyür. Büyüdükce o boşluk bedeni bile içine çeker ve boşlukta yaşamaya başlarız, görünenin aksine. O ruhun sizin için özel olduğunu nasıl anlayacağınızı soracak  olursanız, çok ahkam kestiğimi düşünerek bunu hissedersiniz derim. Eve gelmek gibi bir duygu diyebilirim aslında. Eve geldiğinizde ki "evim evim, güzel evim" dedirttiren duygular gibidir derim. Zaten hep sizinleymiş gibi, hiç onsuz olmamış gibi hissedersiniz. Bedeninizin bir parçası gibidir. Diyorum ya hissedersiniz, sevgisini bile hissedersiniz. Sevgisine dokunursunuz. Dokunduğunuz işte ruhudur aslında. Ne yazık ki cinselliği rahat yaşayabilen toplumlarda da, tabulaştırmış, yaşayamayan toplumlarda da ruhlar bu konuda hep açlar. Cinselliği rahat yaşayanlar, kendileri için özel olan ruhu arama çabasına girmiyor. Cinselliği yaşayamayanlar ise özel ruhu arama imkanları olmuyor. Aç bırakılan ruhların da insan olmasını bekleyemezsiniz aslında. Bedeni insanlaştıran, ruhudur...
Bu yüzden tevekkeli, mütemadiyen insan olabilmenin ilk aşaması kadın ve erkeğin bütünlüğünden geçtiğini söylemişimdir. Lakin ilk defa yazıyorum. Sadece kadın veyahut erkek olarak aslında insan olmamamız mümkün olamaz derim, nacizane fikrim olarak.
Ruhu beslediğini düşündüğüm bir de müzik var. Ruhuna hitap eden müzikleri dinlediğinde ki mutluluğun ruhu beslediğini düşünürüm. Ruhun açlığını zaten en çok müzikle bastırırız. Bu konuda da hatalarımız olduğunu düşünerek tabii. Bedene bir şeyi ne kadar çok verirseniz nasıl ki zehir etkisi gösterir, aynı bu şekille müzikle çoğumuz kendini zehirler durumunda. Kendimiz için yanlış müzik seçimleriyle de zehirlendiğimizi düşünüyorum. Ruhumuzun ihtiyacı olan mutluluğu veren müzik doğrudur derim, yine nacizane fikrim olarak.
Ruhu beslediğini düşündüklerim:
Sosyal ilişkilerimiz; ailemiz, arkaşlarımız v.s.,
Sanatçılar; Ürettiklerinin en azından bir tanesi illa ki birimizin ruhuna dokunmuştur.
Özet olarak; aşk ve sevgi ruhsal kavramlardır, aslında. Bedenselleştirdiğimiz için anlamını yitirmiş, hatta yokolmuş durumda.


Yazıma editoryal çalışma yapmadan yayınlama kararı almış durumundayım. Geriye dönüp okuduğumda yayınlamaktan vazgeçebilirim korkusu sardı çünkü. Anlattıklarım tamamen şahsi fikrim olup, yazdıklarım kendimi bağlar. Ben sadece düşüncelerimi paylaşmak istedim.
Bu başlık aslında üstü kapalı bir anlatımla yazılmış şiirsel bir yazımın başlığıydı. Fakat o şiirde neler düşündüğümü anlatmak, daha anlaşılır olmak, daha doğru olacak diye düşündüm. Belki bir gün şiirsel yazısını da yayınlarım.

7 Ocak 2011 Cuma

Ben Yine Bir Şey Buldum

Yeryüzünde kullanılan dillerin literatüründe kayıtlı olan bütün kelimeler, öyle ya da böyle yazıldı, söylendi. Kelimelerin hepsiyle farklı farklı cümleler oluşturuldu. Ama öyle bir durum söz konusu ki, bu kelimelerle daha önce hiç oluşturulmamış bir cümle var ve ben bu cümleyi buldum...
...
...
...
...
...
Tebrik ediyorum kendimi, başarılarımın devamını diliyorum =D

3 Ocak 2011 Pazartesi

Lhasa De Sela

Yalnız olmadığımı hissettiren ses, içimde ki hüznün sesi, yüreğimi okşayan ses, karanlığımı aydınlatan ses, gecenin hüznünü paylaştığım ses Lhasa De Sela...
Dönmemek üzere gideli bir sene oldu.
En kötüsü dünyadan göçtü göçeli dinleyemez oldum...Dinledikce sesini yüreğim darlanır oldu. Keşke o resminde arkana bakmasaydın, o zaman belki ardından bakakalmazdım...
Sesine özlemle ismini yaşatmak için...

Lhasa de Sela
(27 Eylül 1972 – 1 Ocak 2010), ya da bilin en ön adıyla Lhasa, ABD'li şarkıcı ve besteci.
Resmi Sitesi : http://lhasadesela.com
Geçen sene ki yazım : Ağlamaklıyım Son Günlerde


31 Aralık 2010 Cuma

2011'e Giriyorum

Ben her sene girerim zaten, yeni bir yıla. Benim için çok yeni bir şey değil bu durum. Gelen yeni yılın önce kıçını kaldırır, gönderirken kıçına bile bakmayız. Hayat böyle işte...
Her sene yeni yıla girerim dedim ya daha önce yazdıklarımdan farklı düşünmüyorum. 2010 için bunları, 2009 için bunları yazmışım.
Aslında fazladan o kadar çok şey yazılabilir ki...
Ama bunun yeni bir şey olmadığını anlatabilmek istedim hep. Rakamların değişmesi hayatınızı değiştirmeyecek. Siz rakamlara özel anlamlar yüklüyorsanız o ayrı tabii. Yüklediğiniz anlamıyla, hayatınıza etkisi olacaktır tabii ki de. Hayatın süre gelen düzeni değimeyeceğini anlatmak istedim işte. Öyle el bebek gül bebek karşılamaya gerek yok yani. Ülkemizin içinde bulunduğu durum itibariyle de her türlü eğlenceye karşı olan ben, 2011'e önce bir bacağımı sokacağım, baktım girebiliyorum, komple girerim. Giremezsem 2010'da yaşamaya devam.
Ne var Ülkemizin durumunda diyorsanız, şehitler var, işsizlik var, açlık var, bölünme korkuları var... Daha çok şey var da bu kadarı bile yeter.
Geride kalan zamanda, yitirilmiş, yaşanmış güzelliklere özlemle 2011 hiç kıçını kaldırmayacağım. Güzel hatıralar bırakırsan o ayrı. 1 sene sonra el bebek gül bebek uğurlayacağıma şimdiden taahhüt ederim.Ama daha gelmeden biliyorum ki acıları daha da katlayacaksın. Eğlenmesem de zorla mutlu olmaya devam...